Arzuhalciye Dilekçe Yazdırmak ya da Kendi Kendine Yazmak. Sonuç : Kayıp. Bir Daha Düşünün

Yıl olmuş 2021. Herkesin her kişiye, bilgiye ulaşabilme imkanı var. Türkiye nüfusu yaklaşık 84 milyon, Türkiye"deki avukat sayısı yaklaşık 140 bin. Aşağı yukarı 600 kişiye bir avukat düşüyor, bu kişilerin 100"ünün reşit olmayan,akıl sağlığı yerinde olmayan ya da 85-90 yaşından büyük olanlardan yani kısacası kendisi yerine hukuki işlemleri yapan velisi ya da vasisi olanlardan oluştuğunu düşünelim ve düz hesap 500 kişiye bir avukat diyelim. Bu oran, çok değil 12 yıl önce iki katı idi. 2009 yılında nüfus yaklaşık 70 milyon iken avukat sayısı 70 bin idi, yani 1000 kişiye 1 avukat. Yazımızın konusu Türkiye"deki avukat sayısındaki enflasyon ve ihtiyaç fazlası fakülteler değil, bu çok ayrı bir konu. Dememiz o ki, bir avukata ulaşmak çok kolay. Ne zamandır bu camiadayım; hatalı açılan davaların ve yapılan yanlış işlemlerin abartısız yüzde doksanının tarafın kendi kendine yol almaya çalışmasından ya da daha da beteri arzuhalciye dilekçe yazdırmasından kaynaklandığını görüyorum. Birkaç ibretlik örnek verdiğimde durumun vehameti daha iyi anlaşılabilecek. Hukukumuzda yazılı yargılama esastır, dilekçe içerikleri şakaya gelmez. Meslektaşları için “Kötü avukat” diye bir tabir kullanmak asla bir avukata yakışmaz. Ancak mesleki yeterliliği arzu edilir düzeyden uzak, sorumluluklarına önem vermeyen, iletişim becerileri zayıf, mesleğini parasal kaygılarla yönlendiren avukatlara halk arasında “kötü” yakıştırması yapılıyor ya, ben şöyle diyeyim, en “kötü” avukatın yazacağı dilekçe, en iyi arzuhalcinin yazacağı dilekçeden ya da internetten bulunan dilekçe örneği üzerinden kendi kendine yazılan dilekçeden yeğdir.

Eğitime Verilen Değerle Alakalı

Avukatlık Kanunu"na göre arzuhalcilik yasadışıdır. Bu konu kanayan bir yara, davalar sürüyor. Pandemi nedeniyle hibe desteği alan meslek gruplarında esnaf kategorisine arzuhalciler de sokulmuş, ancak avukatlar sokulmamıştır. Bu kadar da semirmiş bir meslek grubu. Toplumdaki arzuhalciyi tercih etme eğilimi, eğitime verilen değerle doğrudan alakalı. Aynı kişi, hekime gitmek yerine üfürükçüye ya da çıkıkçıya gitmeyi, bir teknolojik aleti orijinal servisinde tamir ettirmek yerine merdivenaltında yaptırmayı ya da kendi yapmaya çalışmayı tercih ediyor. Bu zihniyette önemli olan bir işin eğitimini almış uzmanı olmak değil, "ne var ki bunda"cılık, "aman şimdi kim uğraşacak vekalet vermekle"cilik. Aklınıza ücretten kaçmak mı geldi, o da var. Ama bence o daha sonra geliyor. Neden derseniz, çoğu üfürükçü de, çoğu yetkili olmayan servis de, çoğu arzuhalci de astronomik rakamlara iş yapıyorlar. Arzuhalciler eskiden daha ucuza "hizmet" verdikleri için tercih ediliyorlardı, ancak yakın zamanda dilekçe yazımı için istedikleri ücreti ve bunu sorgusuz sualsiz ödeyen vatandaşların sayısını duyduğumda dudağım uçukladı. Avukatlık asgari ücret tarifesinin altında ücret belirlememek koşuluyla, her avukat serbest piyasada serbest meslek icra ettiğinden dolayı dilekçe yazım ücretini de, dava vekilliği ücretini de kendisi belirler. Ancak emin olun, bu kadar avukat enflasyonunun içinde bir avukatın bir müvekkil adayından tek dilekçe için talep edeceği ücret, arzuhalcilerin taleplerinden pek de yüksek değildir, bunun yanında ise çok ama çok önemli bir artısı vardır: avukat bu işin okulunu okumuştur... Avukatlar, bir davaya sadece tek dilekçe yazılarak yön verilemeyeceğini, dava takibinin bazen senelerce süren bir iş olduğunu, hangi işlerde tek dilekçe yazmayı uygun görebileceklerini saptayabilirler. İnsanlarda maalesef parça başı iş yaptırmak, dilekçe “lazım olduğunda” dilekçe yazdırmak ama asla tüm süreç için anlaşmamak düşüncesi var. Bunun sonuçları görüldüğünde çok ama çok pişman olunuyor, ancak iş işten geçmiş oluyor.

Haklar Kayboluyor

Hukuki ayrıntılara boğmayacağım. Kolay anlaşılır örnekler vermek isterim. Gözlemlerime göre arzuhalcilere en sık yazdırılan ya da kendi kendine bulunan örneklere benzetilerek yazılan dilekçe türleri boşanma dava ve cevap dilekçeleri. Evlere şenlik bir dilekçe yazılıyor; talep edilebilecek şeyler edilmemiş, bazen velayet bile talep edilmemiş! Hukukumuzda taraflar dava ve cevap dilekçesinde yazdıkları ile bağlıdır, süresi geçtikten sonra bu iddia ve savunmalarını genişletemez ve değiştiremezler. Yargılamanın ortasında velayeti yazmamışız ama onu da talep ediyoruz diyemezler mesela. Mahkeme boşanmaya karar veriyor, ancak hiçbir talep olmadığından, kişi sadece boşandığıyla kalıyor. İşte o aşamada yana yakıla bu karar böyle oldu ama buna karşı yapılabilecek bir şey var mı diye avukata geliyor... Belki bazı talepler daha sonradan da istenebilir ama yeniden ayrı bir dava açılması gerekeceği için cebinden olması gerektiğinden daha fazla harç ve masraf çıkıyor.

Benzer şekilde bir mirasın reddi davası, herhalde dışarıdan çok basit görünüyor. Kişi, sözgelimi bir arzuhalciye dava dilekçesini yazdırıyor ya da kendisi birşeyler yazıyor. Talebini yasal delillerle gerekçelendirmiyor. Mahkeme, mirasın reddi için yeterli sebep ve hukuki yarar bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddediyor. Mirasın reddi için yasal süre ölümden sonra üç aydır, ve bu süre hak düşürücüdür. Dava reddedilene kadar bu süre çoktan geçer, ve davacı kişi bir daha aynı taleple dava açamaz. Örneğin mirasbırakanının terekesinin borca batık olması sebebiyle mirası reddetmek istediğini düşünelim. Geçmiş olsun, mirasbırakanının tüm borçlarından artık davası reddedilen mirasçı sorumlu. Tüm icra ve hacizler kendisine gelebilir. Hayat boyu uğraşır durur.

Muhatabınız Avukatınız Olacaktır

Yargılamalarda kendinizi bir vekille temsil ettirmeniz her türlü sizin yararınıza. Avukatlar işin uzmanı, ama elbette onlar da insan. Diyelim ki avukatın kusurundan kaynaklı hatalı bir hukuki işlem oldu, muhatabınız var: avukatınız. Arzuhalciye yazdırdığınız dilekçede arzuhalcinin ismi zaten geçmez. Zararınız yanınıza kalır. Peki bir arzuhalci isteyerek mi yanlış ya da eksik yazıyor? Vicdani bir yük duymuyor mu? Onu bilemem. Bildiğim bir şey var, 30 senedir elinde nereden edindiği belli olmayan o aynı dilekçe var ve gerisini umursamıyor.

Davanızı bir avukata verirseniz...

Geçen sosyal medyada bir paylaşım gördüm, bir vatandaş yazmış. “Davanızı kıdemli bir avukata verirseniz, dilekçenizi stajyer avukat yazar, davanızı genç bir avukata verirseniz, dilekçenizi genç bir avukat yazar” diye. E bu, işin mizahı. Emin olun, bir stajyer avukat dahi bir arzuhalciden çok daha nitelikli dilekçe yazar. Meslekte kıdemli üstadlar beni topa tutmasınlar. İşini hakkı ile yapanları çok gördüm, örnek alıyorum ve tenzih ederim. Ancak ben de şu birkaç senede bir şey öğrendiysem, o da genç avukatların çok azimli ve kendini geliştirmeye çok açık olduğudur. Genç ya da kıdemli fark etmez, sürç-i lisan ettiysek affola, espiri bir yana, davanızı kendiniz açarsanız ya da daha da vahimi, arzuhalci yardım(!)ı alırsanız, Allah"a emanetsiniz. Davanızı sizde güven sağlayan bir avukata verirseniz, avukat da size en değerli sermayesini verir, bilgisini ve emeğini.

*  İSİMSİZ YORUMLAR YANITLANMAZ.

*  Değerli yorumlarınız ve sorularınız onaydan geçtikten sonra yayınlanır ve yanıtlanır. Yorumun aşağıda görünmesi ve altına yanıtın girilmesi birkaç gün sürebilir, ara sıra kontrol ediniz.

*  Önemli not: Telefonla soru yanıtlama gibi bir hizmet vermemekteyiz. Whatsapp"tan ya da sosyal medya hesaplarından da danışmanlık vermemekteyiz. Danışmanlık ücreti, doğru yorum ve emeğin karşılığıdır. Yüzyüze görüşmek için randevu alabilirsiniz. İzmir dışında iseniz, ücretli online danışmanlık hakkında sadece bilgi almak için dahi [email protected] "ye mail gönderebilirsiniz. Blog altındaki yorumlarımız genel fikir verme amaçlı olup, olaya özgü danışmanlık değildir. Birkaç defa aynı yönde yanıtlanmış sorular ile tamamiyle aynı sorular sorulduğunda yorumunuz yayınlanmaz.